Öykülerim: YAŞLI ADAM VE GÜNLÜK


Ne zamandır dertleşmiyoruz seninle. Kaç gün oldu. 5 mi? 6 mı? Ben de hatırlamıyorum. Bu kadar zaman ne mi yaptım? Bilmem. Sanırım aynı şeyler. Neden mi? Yalnız bir adamım ben sen de biliyorsun. Yalnız ve yaşlı. Evimde sadece çiçeklerim ve ben varım. Tabi ki bir de sen varsın sevgili günlüğüm. Aslında sana günlüğüm demek istemiyorum biliyorsun. Çünkü çiçeklerimden sonra en büyük dostum, sırdaşım ve arkadaşım sensin.
Tüm sırlarımı sen biliyorsun. Bir gün bu dünyadan göçüp gittiğimde sen herkese anlatacaksın hayatımı, sana anlattıklarımı. Bırak öğrensinler olur mu? Saklama kendini. Öğrensinler de kıyıda, köşede “huysuz ihtiyar” dedikleri bu adamın, aslında yalnızlıktan ve yaşadıklarından bu hale geldiğini anlasınlar.

Ben istemedim yalnız kalmayı. Ah! Mukaddes Hanım Ah! Ne vardı beni böyle erkenden terk edecek. Mukaddes Hanım varken böyle sessiz değildi evimiz. Komşularımız, akrabalarımız gelirdi. Özellikle bayramlarda oturacak yer kalmazdı evimizde. Kapının önündeki ayakkabıları görenler “düğün mü var bu evde” diye sorarlarmış etraftaki komşulara. Cevabı duyunca da şaşırır kalırlarmış. Geçen akşam bakkala giderken ne yaptım biliyor musun? Gülmek yok, ayıplamak da. Karşı komşum Osman Bey’lere çocukları ve torunları gelmiş. Kapının önü ayakkabı doluydu. Önce uzun uzun baktım. Sonra da ayakkabıları alıp kendi kapımın önüne koydum, aynı eski günler gibi. Özlemişim be sırdaşım. O günleri özlemişim. Yakalanmadım merak etme. Aynı sessizlikle yerine koydum hepsini.

Biliyorsun çocuklar kendi halinde. Hepsi şehir dışına gitti. Haklılar, “doğduğun yer değil, doyduğun yer” demişler. Onların da çocukları var. Bazı bayramlarda geliyorlar da evimiz şenleniyor değil mi sırdaşım. Gerçi Mukaddes Hanım gibi yemekler yapamıyorum onlara. Meğer evin direği senmişsin Mukaddes Hanım sen…

Seninle bu kadar dertleşmek yeter sırdaşım. Çiçeklerim bakıyorlar bana. Sanırım kıskandılar seni ne dersin? Biraz da onlarla konuşayım da küsmesinler bana. Mukaddes Hanım’ın hatırası onlar.

Günlüğün son sayfalarını okurken gözyaşlarını tutamadı küçük oğlu Cengiz. Babasının yazdığı son satırlardı okudukları. Pişmanlık, çaresizlik, acı, hüzün karma karışıktı içi. Ne yapacağını bilemeden oturdu çiçeklerin karşısında. Abisi henüz gelememişti, yoldaydı. Günlük kendini saklamamış, babasının son bıraktığı yerde masanın üstünde duruyordu. Eşi yanına geldiğinde babasının ayakkabıları elindeydi. “Bunları kapının önüne benim koymamı ister misin?” diye sordu. Cenazenin kime ait olduğu belli olsun diye koyarlardı kapının önüne ayakkabıları. Cengiz eşinin elinden alıp sımsıkı sarıldı hıçkırıklara boğularak, babasının bayram için aldığı yepyeni ayakkabılara.
 
Yaşasın video öykü! (11) uygulamada yayınlanan hikayeleri okumak için burayı tıklayın

Yorumlar

  1. Güzel bir paylaşım olmuş.Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. gerçekten çok güzel, ben bir yazar adayıyım sizin yazdığınız bu yazıyı çok beğendim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Bir yazar tarafından beğenilmek çok güzel, tekrar teşekkürler...

      Sil
  3. Küçük bir öyküye epey yaşam sığmış. Yaşamın acı parçaları olan yalnızlık ve ölüm de. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  4. aahhh tüylerim diken diken olduu..
    süpersiniz!

    lütfen ne olursa olsun anne babalarımızı yalnız bırakmayalım.. lütfeennn :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Size katılıyorum. Elimizden gelenin en iyisini yapmamız gerek...

      Sil
    2. bu arada hakkımda bölümünü okumadan çok samimi yaşıtımla konuşur gibi yorumlar yapıyorum ama lütfen yanlış anlaşılmasın..

      biraz fazla samimi üslubum var nedenseee (:

      Sil
    3. Kesinlikle samimiyetiniz yanlış anlaşılmadı. Yaptığınız yorumlar için çok teşekkür ederim. Her zaman burada görmek isterim :)))

      Sil
    4. siz böyle güzel hikayeler yazdığınız sürece ben hep burdayımm (:

      çok severim böyle hikayeleri okumayı siz de takip ettiğim bir kaç hikaye yazan blogger arasındasınız artıkk...
      :)

      Sil
    5. Teşekkür ederim :) Beğendiğinize sevindim :))

      Sil
    6. rica ederim ne demek memnun oldum çoookkk (:

      Sil
  5. Çağımızın hastalığı diye bir şey vardır ya, bu hikayede de çağımızın bir gerçeğini çok güzel yansıtmışsınız. Sevgiler :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder