KAN AĞACI
Merhaba! Bugünkü kitabımız bir Türk
yazardan. Nemesis Yayınevinden çıkan kitap 2010 yılında piyasa çıkmış. “KAN
AĞACI” isimli romanımızın yazarı Jale DEMİRDÖĞEN.
Bu kitapla www.birazoku.com sitesinde karşılaştım ve
ön okuması beni çok etkiledi. Hatta kitap kurdu bir arkadaşımla da
paylaştığımda o da kitabı merak ettiğini ve en kısa zamanda okuyacağını söyledi
ve okudu da.
Doğrusunu söylemek gerekirse Jale
Demirdöğen’in ismini o güne kadar hiç duymamıştım. Kitabın ön okuması bile beni
bu kadar etkilediyse kim bilir tamamı ne kadar etkilidir dedim. İzmir kitap
fuarında Nemesis Yayınevi standından temin ettim kitabı.
Öncelikle ön okuma sayfalarını
atlayarak kitaba başladım. Çünkü tek bir sayfasını bile unutmamıştım
okuduklarımın. Geçmiş ve şimdiki zaman arasında geçen başta iki hikaye gibi
görünen ve tek bir hikayede buluşan bir roman. Çok etkileyici ve sürükleyici.
Yazarın kelimeleri su gibi akıyor sanki hikayenin içinde. Kitabı anlatmak zor
aslında. Hani anlatılmaz okunur derler ya işte öyle bir kitap “KAN AĞACI”. Uzun
bir süre etkisinden kurtulamadım. Hele de son bölümünde akıttığım
gözyaşlarımdan bahsetmeyeceğim.
Aşkı, sevgiyi, özlemi, tutkuyu ve yıllar
geçse bile asla dinmeyecek acıyı ve bir sevdayı anlatıyor “KAN AĞACI”
Jale DEMİRDÖĞEN’in yazdıkları ile
tanışmak çok güzeldi. Diğer kitaplarını okumak nasip olmadı ama en kısa zamanda
okuyacağıma eminim.
İşte arka kapak yazısı:
"...Hatırlamak tutsaklıktır dostlar! Hatıralar ise geçmişin önünde
nöbet tutan güleryüzlü gardiyanlar!.. Diyorum ki unutun! Unutun ve kavu?un
geleceğinize! Çünkü özgürlük, geçmişin değil geleceğin ellerinde! Ve unutmayın
ki özgürlüğünüzün yalnızca iki kapısı var. Biri aklınız, diğeri ise kalbiniz.
İkisinden biri ya da her ikisi birden, farkında bile olmadığınız bir anda
kapandı. Açın diyorum! Ve işte şimdi yine, kapıları açık unutarak
gidiyorum." Unutkan, bu geceki son sözlerini tamamladıktan sonra mikrofonu
kapattı ve yayını bitirdi. Tutsaklar içinse gece hiç bitmeyecekti. Melike,
güllü sedirde ayaklarını altına topladı. Canan, iyi bir kırmızı şarap seçmek
için mahzenin kapısındaydı. Rüzgâr usulca esip Derman'ın kıvırcık saçlarını
karıştırırken, Lucia, parlattığı son gümüş parçayı da vitrindeki yerine
kaldırıyordu. Suna, radyoyu kapattı. Başucundaki kitaba uzanırken ellerine ilaç
sürmediğini fark etti. İncecik atıştırmaya başlayan yağmur altında Fuat,
merdivene oturdu ve bir sigara yaktı. Firuze Hanım, pırlanta taşlı saatinin
kelepçesini ve saçlarının topuzunu açıp yatmaya hazırlanırken, Nergis için mahrum bir geceyi daha sessiz bir sabaha başlamanın vakti
gelmişti. Bir bekleyici nasıl beklemesi gerektiğini bilir. Bekleyiş ne kadar
uzun sürerse, hasret o kadar anlamsızlaştırır zamanı. Saatler ve beklenenin
yüzü birbirine karışır. Her şeyi unutulur o'nun; bir tek bakışı unutulmaz. O
unutulsa, zaten bekleyici olunmaz. Herkes birini bekledi. Kimi, gidenlerin
dönüşünü... Kimi, dönmeyenlerin ölüşünü...
HİSSETTİKLERİMİ PAYLAŞTIĞIM BİRİ VARMIŞ MEĞER ROMAN ÇOK AKICI VE SÜRÜKLEYİCİ HAYATIMDA OKUDUĞUM EN ANLAMLI KİTAP
YanıtlaSilGerçekten güzel bir roman
YanıtlaSil