MİNİK YÜREK

Büyükanne minik bebeği, ayağında sallayarak uyutmaya çalışıyordu. Minik bebek yaşadıkları karşısında o kadar bitkin ve zayıf düşmüştü ki uyumaya bile gücü yoktu. Minik yeşil gözlerini tavana dikmiş gülümsüyor, sanki cenneti görüyordu. Onlarca doktorun mücadelesi, ilaç tedavileri, hiçbiri sonuç vermemişti. Ağırlığı, kemikleri ve derisinin toplamından ibaret kalmıştı.

Annesi üzgün ve yorgundu. İki katlı evin alt katındaki küçük mutfakta, raflardaki bütün tabakları indirmiş yıkıyordu. Tabaklar temizlendikçe, yaşadıkları kirli ve kara günleri de temizlemiş gibi hissediyordu. Geçmiş temizlenmezdi, bunu o da biliyordu. Peki, gelecek aydınlanır mıydı? Daha neler yaşanacaktı?

Halbuki yaklaşık bir yıl önce her şey çok güzel ve herkes çok mutluydu.

Minik bebek sıcak bir yaz gününde dünyaya gelmiş ve bütün aileyi sevince boğmuştu. Sağlıklı bir bebekti. Başta abisi olmak üzere ailenin gözbebeği oldu. Küçücük ağzı, elleri ve ayakları ile dünyaya ben de varım diyordu. Abisi, minik bebeğin elleri ve ayaklarına bakıp ne kadar da küçük, nasıl büyür ki diye düşündü. Sonra da, kızlar sulu göz olur şimdi ne yapsam ağlar bu diye de aklından geçirdi. Aylar geçtikçe minik bebek biraz daha büyümüş ve çevresine tepkiler vermeye başlamıştı. Güler yüzlü ve uslu bir bebekti. Hatta tombul bir bebek bile sayılabilirdi. Bu mutlu ve sağlıklı günler çok kısa sürdü. Minik bebek yedi aylık olduğunda herkesin unutmak istediği günler başlamıştı.

Minik bebeğin abisi bir gün okuldan geldiğinde kendini bitkin hissediyordu. Ateşi de vardı. Büyükanne onu kapıda bitkin halde görünce telaşlandı. Önce, okulda koşup çok terlediği için hastalandığını düşündü. Ateşi çok yüksekti. Yatağına yatırıp ateşini düşürmeye çalıştı. Minik bebek ise diğer odada dedesiyle birlikte oynuyordu. Büyükanne, ateşi düşürmek için sirkeli su hazırlamış, ellerini, kollarını ve tüm vücudunu siliyordu, itiraz etmelere aldırmadan devam ediyordu. Kollarını kaldırıp koltuk altını silmek istedi ve küçük minik kırmızı bir leke gözüne ilişti. Hemen diğer koluna da baktı iki kırmızı leke de orada vardı. Yüzünde ve ensesinde de birkaç tane kırmızı leke gözüne ilişti. Büyükanne, dedenin yanına gidip minik bebekle beraber abisinin olduğu odaya kesinlikle girmemesini söyledi. Tahmin ettiği hastalık KIZAMIK dı.

Büyükanne, akşam işten gelen minik bebeğin annesi ve babasına durumu anlattı. Minik bebeğin abisinin vücudunda kırmızı lekeler artmış, kollarında ve bacaklarında da çıkmaya başlamıştı. Büyükannenin tahmin ettiği hastalığın belirtileriydi bunlar. Minik bebeğin abisini vakit kaybetmeden doktora götürdüler. Teşhis doğru çıkmıştı. Hastalığın adı kesinleşmişti. KIZAMIK.

Anne, evde yedi aylık bir bebeğinin de olduğunu doktora söylediğinde, doktor bebeğe bulaşmaması konusunda çaba gösterilmesi gerektiğini söyledi.

Tüm aile bu konuda büyük bir hassasiyet göstermeye başlamıştı. Minik bebek bir odada, abisi diğer odada yatıyordu. Abisinin yanından çıkıp, bebeğin odasına girecek olan herkes önce elini-yüzünü yıkıyor ve kendini dezenfekte ediyordu. Hastalık gün geçtikçe hafiflemeye başlamıştı. Kırmızı küçük lekeler tek tek yok olmasına rağmen herkes minik bebeğin yanına girerken dezenfekte olmayı unutmuyordu. Ancak bütün çabalar ve gösterilen hassasiyet minik bebeği korumaya yetmemişti.

Yaklaşık bir ay sonra minik bebek ateşlendi. Huzursuzdu, ağlıyordu. Annesi onu sakinleştirmek ve ateşini düşürmek için büyük bir çaba sarf ediyordu. Annesi bebeğin ateşini düşürmeye çalışırken boynunda ve ensesinde küçük kırmızı lekeler olduğunu gördü. Telaşa kapılmıştı. Hemen eşine haber verdi. Minik bebeği de alıp doktora gittiler. Teşhis maalesef minik bebeğin abisine konulan teşhis ile aynıydı. KIZAMIK.

Tüm ailenin gösterdiği çaba boşuna gitmişti. Minik bebeğe hastalık bulaşmıştı. Doktor minik bebek için bu hastalığın ağır olacağını ve çok itina gösterilmesini söylemişti. Herkes elinden gelen çabayı gösteriyordu. Minik bebeğin abisi de ailesine yardımcı oluyor, annesinin işi olduğunda kardeşinin yanından hiç ayrılmıyordu.

Minik bebek doktorun da söylediği gibi hastalığı çok ağır geçiriyordu. Bu hastalık onun minik vücudunu çok yormuştu. Vücudundaki kırmızı lekeler kaşınıyordu ama bunu dile getiremediği için ağlıyor ve huysuzlanıyordu. İştahı kesilmişti, yemiyordu. Bağışıklık sistemi alarm vermeye başlamıştı. Gün geçtikçe zayıflıyordu ve hastalık minik vücudunu daha fazla yoruyordu. Kızamığın minik bebeğin vücudunu işgal etmesinin üzerinden bir hafta geçmişti. Küçük kırmızı lekeler yavaş yavaş azalıyordu. Minik bebeğin direnci de kırmızı lekelerle beraber azalıyordu sanki. Tüm aile minik bebek için seferber olmuştu. Gülmeyi unutan ailede herkesin amacı aynıydı, minik bebeği hayatta tutmak.

Hastalığın minik vücuda girmesinden yaklaşık iki hafta sonra minik bebek düzelmeye başladı. Doktorun verdiği ilaçlar etkisini gösterdikçe minik bebek dünyaya ve ailesine yeniden yeşil gözleriyle bakmaya başlamıştı ve az da olsa yemek yiyiyordu. Tüm aile mutluydu. Minik bebekleri iyileşmiş ve aralarına dönmüştü.

Kızamık minik bebeğin vücudunu terk edeli iki ay olmuştu. Minik bebek etrafına gülücükler vermeye başlamıştı. Ailesi ile oyunlar oynuyor, abisine gülüyor hatta emeklemeye çalışıyordu. Yaşanan sıkıntıların hepsi geride kalmıştı. Fakat minik bebeğin bağışıklık sistemi tam anlamıyla düzelmemişti. İşte onu ölümün kıyısına getiren hastalık da bu zayıf anında yakalamıştı.

Güzel bir hafta sonunda minik bebek ve ailesi hep birlikte kahvaltı ediyorlardı. Minik bebeğin o sabah iştahı yoktu. Çok iştahlı bir bebek sayılmazdı ama o sabah hiç bir şey yemiyordu. Kahvaltıdan az sonra minik bebek kustu. Annesi midesini üşüttüğünü düşünerek ona ıhlamur kaynattı ve içirmeye çalıştı ama bebek içmeyi reddetti. Annesi bebeğin bezini değiştirirken de ishal olduğunu gördü. Hem kusuyordu hem de ishaldi. Sıkıntılı günler bitti derken yeniden başlıyordu.

Minik bebek doktora götürüldüğünde üçüncü defa kusmuş ve hala ishaldi. Doktor yaptığı muayene sonucunda minik vücudun mikrop kaptığını ve vereceği ilaçlarla üç gün içinde normale döneceğini söylemişti. Ama söylenen olmadı. Kusma kesilmişti ancak ishal devam ediyordu. Minik vücut gün geçtikçe su kaybediyordu. Vücudun kabul ettiği su, reddettiği sudan az olduğu için minik bebek ailesinin gözü önünde eriyordu.

Minik bebeği her gün başka doktor muayene ediyor ve ilaçlar veriyordu. İğneler, fitiller, şuruplar…… Büyük insanlar bile bu kadar ilaca dayanamazdı. Minik bebek hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Ailesi asla vazgeçmedi, vazgeçemezdi. Bir anne, bir baba çocuğundan nasıl vazgeçebilirdi? Tüm imkanlarını minik bebeğin iyileşmesi için kullanıyorlardı. Gözlerinden yaş hiç eksilmedi. Günlerce, gecelerce başından ayrılmadılar. Bebekleri gözlerinin önünde eriyordu. Profesörler, uzmanlar, hastaneler, verdikleri ilaçlar hiçbiri ama hiçbiri işe yaramıyordu. Ama ölüm asla akıllarına gelmedi. Minik bebeğin ailesi dışında herkes gösterilen çabaların boşuna olduğunu düşünüyordu.

Bir hafta sonu minik bebek ve annesi büyükanneye gelmişlerdi.

Büyükanne minik bebeği, ayağında sallayarak uyutmaya çalışıyordu. Minik bebek yaşadıkları karşısında o kadar bitkin ve zayıf düşmüştü ki uyumaya bile gücü yoktu. Minik yeşil gözlerini tavana dikmiş gülümsüyor, sanki cenneti görüyordu. Onlarca doktorun mücadelesi, ilaç tedavileri, hiçbiri sonuç vermemişti. Ağırlığı, kemikleri ve derisinin toplamından ibaret kalmıştı.

Annesi üzgün ve yorgundu. İki katlı evin alt katındaki küçük mutfakta, raflardaki bütün tabakları indirmiş yıkıyordu. Kapı çalındı. Minik bebeğin babası kapıda annenin yorgun yüzüne, üzüntü ve kederle bakıp, bebeği sordu. İkisi de yaşlarından on yıl daha yaşlı gözüküyordu. Anne, bebeğin yukarıda olduğunu artık bakmaya cesaretinin olmadığını söyledi. Baba yukarı çıkıp bebeği görünce kederi daha da arttı. Çünkü minik bebek sadece nefes alıyordu, yok denecek kadar küçülmüştü.

Çocuk hastanesine tekrar gitmeye karar verdiler.

Çocuk hastanesinin acil servisi hafta sonu için bile çok kalabalıktı. Çaresizce sıralarını beklediler. Sanki her çocuk hastaydı ve buraya gelmişti. Sonunda sıra onlara gelmişti. İçeride genç bir doktor vardı.

Doktor çocuğun neyi var diye sorduğunda, anne çoktan bebeği muayene masasına yatırmış bekliyordu. Doktor bebeği görünce çok şaşırdı. Minik bebeğin anne ve babasına bakıp bağırmaya başladı. Neden daha önce gelmemişlerdi? Neden bebek bu hale gelene kadar beklemişlerdi? Nerede yaşıyorlardı?

Anne elindeki ilaç ve reçete dolu torbayı genç doktorun masasının üzerine boşaltırken, haftalardır yaşadığı acıyı, kederi ve hüznü de boşaltmıştı adeta. Torbanın içindeki ilaçlar ve reçeteler bir anda etrafa yayıldı. Genç doktor şaşkınlık içinde üzerinde profesörlerin, doçentlerin, uzmanların ve hastane kaşelerinin olduğu reçetelere baktı. Bu ailenin haftalardır yaşadığı her şey bu torbada birikmişti. Başını kaldırıp onlara baktığında gözlerindeki kızgınlığı ve acıyı aynı anda gördü.

Minik bebeği sessizce muayene edip, reçete yazdı. 3 adet iğne. Reçeteyi aileye uzattığında annenin gözündeki yaşları gördü. İkisi de teşekkür ederek çıktı doktorun odasından.

Eve giderken ilk iğneyi yaptırdılar minik bebeğe. O gece tüm aile ayaktaydı, sabaha kadar kimse uyumadı. Ertesi akşam ikinci iğnesini oldu minik bebek. O gece de uyumadı kimse. Herkes bebeğin başında oturmuş, inip kalkan göğüs kafesine bakıyordu. Her iniş kalkış bir umuttu. Minik yürek mücadeleyi bırakmadı.

Sabah olduğunda minik bebek gözlerini açtı ve ailesine baktı. Herkes de ona bakıyordu. Gülümsedi bebek. Tüm aile sevince boğuldu. Minik bebek günlerdir ilk defa tepki veriyordu. Kalkmak istedi ama bunu yapmaya gücü yoktu. Annesi hemen kucağına aldı bebeğini. O kadar narin tutuyordu ki, sanki kırılacak ince bir vazoydu. Gözünden yaşlar boşaldı tüm ailenin. Bu sefer üzüntüden değil, sevinçten ağlıyordu herkes, mutluluktan dökülüyordu bu gözyaşları. Genç doktorun verdiği ilaçlar ve tüm ailenin duaları sayesinde minik bebek hayata tekrar merhaba demişti.

Şimdi önünde upuzun bir yol vardı. Yaşam mücadelesi yoluydu bu. Evet, kaybettiği günler telafi edilebilirdi. Hayır, o günleri kimse hatırlamak istemiyordu. Minik bebeğin şu anda ihtiyacı olan ailesiydi ve ailesiyle birlikte güzel ve sağlıklı günler yaşamaktı.

Abisi kucağına aldı minik bebeği. Minik bebek abisine gülümsedi, abisi de minik bebeğe. “Sakın bir daha hasta olma tamam mı? Ben de olmayacağım çünkü herkes çok üzülüyor.” derken abisinin gözlerinden de yaşlar döküldü. Minik bebek ise abisinin gözyaşlarına merakla baktı ne olduğunu anlamak istercesine. Hayatları boyunca ayrılmayacak olan iki minik yürekti onlar.

Yorumlar

  1. aahh işte annelik babalık evlat sevgisi ve de kardeşlik..

    benim de canımıniçi bir abim ve bir deli kanlı kardeşim var..

    kardeşlik dünyanın en güzel duygusu bence..

    tekrar ve tekrar ellerinize, kaleminize ve ifadenize sağlık (:

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kardeşlik farklı bir şey. Hiç bir duyguya benzemez.
      Teşekkür ederim...

      Sil
    2. kesinlikle öylee..
      hele ki bir kız için bir abi ikinci bir baba ve her daim sığınılacak bir limandır bence..

      Sil

Yorum Gönder